SERVET YILDIRIM – Yani şirketler iklim değişikliğinin kendi operasyonları ve finansal sonuçları üzerindeki olası riskleri açıklamakla kalmayacaklar, ayrıca bu riskleri nasıl yöneteceklerini ve bunlara dair kurumsal hedeflerini de ortaya koyacaklar.
Aslında ABD bu doğrultuda ilk adım atan ülke değil.
Benzer bir düzenleme bu yıl başında Avrupa Birliği’nde (AB) de yürürlüğe girmişti. Sadece AB değil diğer ülkelerde farklı düzenlemeler yapılıyor. Mesela Çin’de önde gelen borsalar, halka açık şirketler için yeni sürdürülebilirlik raporlama rehberleri açıkladılar. İngiltere, Avustralya, Brezilya ve Singapur’da da benzer yönetmelikler devreye girdi.
ABD’de her iklim tartışmasında olduğu gibi Cumhuriyetçilerin karşı çıkması nedeniyle karar Kurul’dan gecikmeli olarak 3’e 2 gibi bir çoğunluk ile ancak kabul edildi.
Aslında bu öneri ilk ortaya atıldığında şirketlerin tüm tedarik zinciri ve müşterilerinin ürün kullanımından kaynaklanan sera gazı emisyonlarının da dikkate alınması isteniyordu ama daha sonra kapsam daraltılarak şirketlerin sadece kendi faaliyet ve enerji kullanımlarından kaynaklanan riskler olarak belirlendi.
ESG riskleri…
İş dünyası sürecin getireceği maliyet nedeniyle karşı çıkıyor ama düzenlemenin arkasındaki mantık çok doğrudur. Eğer bir yatırımcı bu halka açık şirketlere yatırım yapmışsa ya da yapacaksa, iklim etkisi ile ilgili bu bilgiler doğru karar alınabilmesi için finansal açıdan önemli bilgilerdir. Bu nedenle bugüne kadar gün ışığına pek fazla çıkarılamayan bu konular daha şeffaf ve tutarlı bir şekilde ortaya konulmalıdır.
Aslında birçok şirket şu ana kadar bu konudaki bazı bilgileri sürdürülebilirlik ya da ESG (Çevresel, Sosyal ve Yönetişim) raporlarında zaten açıklıyorlardı. Ancak bu farklı raporlar arasında şirketler bazında bir tutarlılık olmayabiliyordu. Yeni uygulamanın şirketlere getireceği dikkate değer bir uyum maliyeti olacaktır. Bu etki bugüne kadar bu konulara hiç girmemiş, daha önce raporlama uygulaması olmayan orta ve küçük şirketler için daha ağır olabilir.
Yeni düzenlemenin ayrıca şirketleri iklim konusunda daha hesap verebilir duruma getireceği de aşikâr. Ama olması gereken de budur. Şirketlerin ESG faktörlerini yatırım ve operasyon süreçlerine entegre etmeleri elzemdir. Ama bunun için öncelikle karşı karşıya olunan ESG risklerinin tespit edilmesi gerekiyor.
Net sıfır fırsatı
Bu tür düzenlemelerin arkasında yatan mantığa göre şirketler yatırımlarından, varlıklarından ve operasyonlarından kaynaklanan çevresel ve iklim risklerini değerlendirmeli; bu kapsamda genel karbon azaltım hedeflerini belirlemelidir. Şirketlerin mevcut sera gazı emisyonlarını görmeleri ve emisyon azaltımına yönelik hedefleri belirlemek için karbon ayak izlerinin doğru bir şekilde ölçülmesi gerekiyor. Bu da maliyet ve çaba gerektiren bir süreçtir.
Ancak risk senaryolarını ve geçiş yollarını hazırlamak sadece yer kürenin değil şirketlerin de uzun dönemli çıkarınadır. Bu sayede şirketler net sıfır fırsatlarını da optimize edeceklerdi. İklim senaryolarını da finansal performansın bir parçası olarak görmeye başlamaları gerekiyor. Türkiye’de ve dünyada bunu yapan, yani entegre raporlama anlayışına geçen birçok şirket var.
Mesele bu anlayışı yaygınlaştırmaktadır. Eğer gönüllü olmuyorsa ABD ve diğer ülkelerin yaptığı gibi regülasyonlar ile zorla yaptırmak bir seçenektir. Böylece iyi bir finansal performansın yanı sıra çevresel ve sosyal etkileri de dikkate alan sürdürülebilir bir geleceğin inşasına katkıda bulunabilecekler.